25 Nisan 2012 Çarşamba

Smyrnalı Efsaneler, efsane yurdu Basmane, İzmir'in içinde adı Basmane olan aynalı çarşı ve yazar, yaşam, yapıt ve bir de yazarımız.


Bu satırların yazarı Tüyap Kitap Fuarı için İzmir’e geldi. O ara yazdıkları sitede yayınlandı.  Zihinsel, güncel ve yazınsal üç dünya kurdu ve doğal yaşamını korudu o koşulda.

İyi de.. yazarımızın düşünsel arkaplanını oluşturan ağ nedir? Bir deneme örneği. Bu satırların yazarı İzmir’i önceden tanımıyordu. 13.4. 2012'de Cuma günü akşama doğru İstanbul'dan Pegasos Havayolları ile geldi ve Havaş otobüsü onu Fuar'a yakın bırakmadı ve Büyük Efes Oteli'nin önünde bıraktı. Yazarımız iki bilgisayarın  araç ve gereçlerini taşıyan çantasını çekerek adı Basmane olan semte yakın Fuar alanına ulaştı. 

Fuarın açılışı olacaktı ve yazarımız, sorumlu olduğu tanıtım standı önünde kitap severleri güler yüzle karşılayacak, onlarla konuşacak, dileyenlere kitaplarını imzalayacaktı. İki etkinlik yazarımızı bekliyordu. Bunlar tasarımdam kılgıya dönüşürken, yazarımız öteki insanlar gibi doğal yaşamını sürdürüyordu. Saat 18: 00 sularında standı genel hatları ile hazırlamıştı. Kitaplar oradaydı duvar yazıları gelmemişti. Öncekilere oranla bu haliyle stand çekim yitirmişti.


Bunlardan da önemlisi, yazarımızın konaklama yeri yoktu. Bir yardım aldı ve Oteller Sokağı denilen Basmane İstasyonu karşına ulaştı. Bir otel tek kişilik geceliği 70 lirada ısrar etti.  Bunun üzerine başka bir otele yönlendirildi. Bu kez geceliği 35 lira olan otel, 2.kat tırmanılan merdivenler bir gece için orada konaklamayı zorunlu kılıyordu. Yazarımızın sağ bacağı diz kapağından ayak bileğine dek uzun bir çelikle mıhlanmıştı on iki yıl önce ve merdivenler olmasa daha iyi olacaktı. Öğlen yemeği yememiş ve İstanbul, Topkapı’dan Anadolu Yakasındaki Sabiha Gökçen Havalimanına gitmiş, öğlen yemeğini atlamıştı ve açtı yazarımız. Otelde çalışanlara sordu. Halk tipi Türk Mutfağı olan bir aşhane var mı? Onu ana caddede bir lokantaya götürdüler. Üç yarım kap sebzeli ile bir sütlaç için 20 lira ödedi ve buraya bir daha gelmem dedi, içinden. 
 

Çünkü o İzmir’e tanıtım standı için ve iki etkinlik için gelmişti. Satış ve maddi getiri, ilk hedef değildi. Şöyle oldu, yazarımız, Basmane’yi görmek için yürüdü ve 3 kap yemek 5 lira yazılarını gördü. Çevirme tavuk 5 liraydı. 
Oralarda otellerden geçilmiyordu. Oysa ona İzmir’de konaklamanın zorluğu söylenmiş ve hatta geceliyi 50, 60 ytl olan kurumsal konukevlerinin aylarca önceden dolduğu anımsatılmıştı. Üstelik kent dışında ve her gün gidiş ve dönüş toplam iki saatlik uzaklık sorunu vardı. Yazarımız günün yorgun ağırlığı içinde iki saatini yollara veremezdi. Bursa Fuarı sırasında bu konu yormuştu. İzmir’e böyle geldi. 

Basmane onu bekliyormuş gibi, kanatlarını açtı ona ve onu kucakladı. Geceliği 20 lira olan bir otel.. odalara baktı ve dışarıya penceresi olan soldaki odayı seçti. Ertesi gün Muzaffer Otel’e geçti ve oda temizliğini beklerken sordu. 
'Burada kahvaltı yapılacak bir yer tavsiye eder misiniz?'
Edip Bey yakındaki bir pastaneye götürdü. Bal, kaymak ve bir fincan süt için 3 lira ödedi, servisi yapan Sebahat Hanım özenliydi.
Yazarımız her sabah aynı saatte ilk fotoğrafta görünen yerde kahvaltı yaptı. Dokuz kardeşli bir aileden, ve eşi güvenlik görevlisi olan ve bir çocukları ile Manisa'dan gelen Sebahat Hanım’ın adı, Bahar Hanım oldu. 

Tüm bu süre içinde Otel sahibi Edip Bey, gece görevlisi Mihrali Bey ve kahvaltı servisi yapan kişiler değişmedi. Otelin Sahibi Edip İpek Bey Urfa’dan gelen varlıklı bir ailenin beş oğlundan birisiydi ve İzmir doğumluydu.  Yazarımız Urfa doğumluydu. Yazarımızın annesi, o daha beş altı yaşındayken Urfa’da ölmüştü ve mezarı orada kaybolmuştu. Böyle bir hemşerilik ve duygudaşlık doğdu o sırada. Erte gün sabah otelde Edip Bey dedi ki: 
‘ Çok şey yapmışsınız, yazmışsınız.. çok gezmişsiniz!’

Yazarımız şaşkınlıkla: ‘Nereden biliyorsunuz,’ diye sordu. 
‘İnternet! Tekin Sönmez diye yazdım, o kadar... İnternette her şey var gece hepsini okudum.’ Böyle konuşa konuşa kahvaltı yerine dek onu geçirdi Edip Bey ve ikinci gün sahip olduğu eski bir evin arkaik mozaiklerini nasıl koruduğunu (sağdaki fotoğraf) gösterdi. Şaşırtıcı öyküler anlattı.


İş burada da kalmadı, gece görevlisi Mihrali Bey, hemen o akşam dedi ki: ‘Hemşeriyiz! Kars konusunda çok şey yazmışsınız, anneniz ve babanın Karslı değil mi?’ Yazarımız yine şaşırdı. Mihrali Bey: ‘Ben Selimliyim, siz Sarıkamışlısınız’ dedi. Bakın nereden nereye... 
Değerli İzleyici güler misiniz, ağlar mısınız...
Ne oldu biliyor musunuz? İlk konuşma yaptığım etkinlikte Mihrali Bey en ön sırada oturdu. Edip Bey,  salonu bulamamış, etkinliğe ulaşamamıştı. Fakat büyük panelde, 'Edebiyata ve Yansıma yazarlarına vefa ve saygı' adlı, Necati Mert'in, Celal Özcan'ın, Burhan Günel'in, M. Sadık Aslankara'nın katıldığı panelde, Edip Bey ve  Mihrali Bey en önde gururla izlediler paneli.  
Bir şey daha oldu, son gün iş yerinden izin alarak 22 Nisan'da Fuara ve standa gelen Bahar Hanım'a 'Söylence Berlin' adlı romanını armağan olarak imzaladı yazarımız. 24 Nisan’da kahvaltıya giitiğinde Bahar Hanım coşkuyla dedi ki: 'Efendim, kitabınız çok sürükleyici, elimden bırakamıyorum!' 

Yazarımız buna da şaştı. 'Evet,' diye yineledi Bahar Hanım: 'bakın' dedi 'kitap burada iş olmayınca okuyorum. 145. sayfadayım.'
Değerli İzleyici güler misiniz, ağlar mısınız... 
Yansıma Dergisi'nin kırkıncı yılında Yansıma'yı ve Tekin Sönmez'i konuşma gündemi yapmak isteyenler, Söylence Berlin'i okumadan, Tekin Sönmez'i konuşma gündemi yapmak istediler. Oysa Söylence Berlin' 20 yıl önc yayınlandı ve yeni basımlar da yaptı.  Dahası, '75. doğum yılında, Tekin Sönmez, Tekin SonMez'i romanları ile anlatıyor' proğramına gelmediler bu arkadaşlar.
Oysa bir yazarın ve yapıtlarının, yaşamla yoğrulan arkaplanında bunlar da ve bunlar da anılmalı. Anılmalı ki, bir yazarın arka planı olduğu gibi yapıtların arkasında yığınak yapan duygudaşlık sevinçleriyle de işte böyle dolup taşabilir yaşam. Yazar, yaşam ve yapıt üçlemesi diyorum, işte bu, biraz da budur.

Bakın Fuarda olanlardan hiç söz etmedi yazarımız. On gün boyunca, Fuar sonrası iki gün bu bölgede yaşadı yazarımız ve bu bölge ile akran ve duygudaş bir varlıklaşma ile İzmir’den ayrılmaya hazırlandığı bu saatlerde bunları yazdı ve uzaya attı. İnsan bilmezse ve unutursa, uzay bilir ve anımsar, dedi. Şimdi bir anlamda yazarımıza bir Hindistan çağrışımı veren Basmane sokakları, ona sokaklardaki aşhaneleri ve hemen oracıkta yapılan börekleri ve tatlıları ile onu bekleme çağrısı da çıkardılar. 

Yazarımız burada yalnızlık ağına ve ağıtına düşmedi. Uzak bir ülkeden gençlik ezgileri gibi gelen Hindistan düşleri onu orada bir daha sardı ve o bu duygularla oturdu yazmaya. İşte yazar, yapıt, yaşam denilen sırlı üçleme  böyle oluştu.

İşte ancak bunlardan sonra, bakın ne oldu! İşte ancak bunlardan sonra, efsaneler yurdu Basmane, eski adıyla Smyrna’nın kehanet merkezine yakın olan Agora 23 Nisan'ı, 24 Nisan'a bağlayan gece yazarımızın düşüne girdi. Yazarımız bunu bilmiyordu o güne dek. İzmir’de böyle arkaik bir düş masalı olduğunu bilmiyordu işte…

İzmir’den ayrılmadan bir gün önce, yazarımız o sabah Agora’ya gitti. Bir aşk kenti olan Smyrna gizemlerini, orada Roma Çeşmesi adı ile akan su sesi, evet, ağlayan suyun sesi içli bir ayrılık ezgisi gibi anlattı yazarımıza.
Smyrnalı Efsaneler nasıl doğar ve nasıl yayılır?  Yazarımız unutmaz, sıra ona da gelecek. Şimdi 25 Nisan Çarşamba. Saat 12:00, yazarımız saat 15:00 sularında, zihninde Smyrnalı ayrılık, acı ve özlem söylenceleri ile İzmir'den uçacak...

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 25 Nisan 2012, İzmir, Basmane. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder