25 Aralık 2011 Pazar

New York, Manhattan geometriler gizemciliği ışıktan sırlı labirentler kenti, bu kez bir kaçış gibi şaşkınca karşıldı beni...

New York daha önceleri kristal bir kent imgesi ile yer etti zihnimde.

Bugün durum böyle mi, değil mi?

Rüyalarla karılmış kristal bir beden gibi, ışıktan geometriler, kristal piramitler kenti Manhattan dedim yirmi beş yıl önce ilk geldiğimde.

Sayıklar gibi söylenerek; neden bu denli geç geldin, dedi geceleri rüyalarıma giren bu kent.

Geciktim evet! Geciktim!

Soğanlı Dağlarını aşan bir yolda devedikenleriyle dizleri soyulan annesiz, yalnız ve kimsesiz çocuk uzun/ince köprülerden geçti ve yine de burada işte, dedim.

Adı New York, New York diye yüz yıl önce pastoral bir adada doğan ve bir kızılderilinin uçkun çocukluk rüyalarıyla yaşayan Manhattan sonunda bağrına bastı beni.

Sonra araya tuhaf bir duvar gibi elde olmayan engeller konduruldu. Geciktim ikinci kez ve bu kent için verdiğim sözü yerine getiremedim. Sonunda bir şey daha oldu.

Işıyan duvarlarıyla her gelişimde beni düş dünyasına sürükleyen bu kent, bu kez nerede diye sordum.

Kara bir galaksi benzeri kendi içine akaduran bir gizem sarnıcı gibi, bu kent bu kez şaşkınca karşıladı beni.

Ne oldu, dedim. Evet bu kez böyle oldu, dedi. Boynu derince ısırılmış gibi soluk almada zorlanıyordu.

'Işıktan geometriler, piramitler kenti..' sanki gitmiş de…

Bakın işte ilk haber! İki yıl önce: Burada değişen hiç bir şey yok, demişim. Oysa bu kez farklı bir şey var! İlk haber, değişen çok şey var, diyeceğim.

Geometriler gizemciliği ışıktan sırlı labirentler, simgeler, metaforlar dünyası ile bakın işte şimdi, şunca yıl sonra yine yüz yüze geldim, diyeceğim sırada, bir de baktım ki karanlık saçan bir göktaşıyla geriye dönmüştü uzun gece.

Bir yaprak gibi arada sıkışıp kalmamak için koşuyordum.

Mannhattan tutma beni, yapacak başka işlerim var, dedim.

Evet kentten dışarı çıkmak istedim ve Çinli korsan otobüslerde o sıra oturacak yer verilmedi. Çince konuşan çok genç, ufak tefek uzun yüzlü, incecik bir adam, İngilizce konuşan iri yarı yolculara, iki saat sonra bir otobüs daha gelecek ve orada yer varsa sizi alacak, ne var bunda, sakince bekleyin, olmazsa bir sonrakinde yer olur, diyordu.

Sanki dünyanın batış filmi yaşanıyor, yoksul insanlar büyük kaçış için ucuz otobüslere koşuyordu. Evet, otobüste tek sürücü vardı ve o da Çince konuşuyordu.

Biletlerini önceden almış oldukları halde, otobüste yer bulamayan amerikalı yoksul yolcular, otobüsün camına taş vurarak, paramızı geri ver, diye bağırıyor ve otobüsün hareketine engel oluyorlardı.

New York denilen, Manhattan diye ünlenen kenti, tıka basa dolu Çinli korsan otobüslerle mi terkedecektim… Ne tuhaf hazır olmadığım bir ikilem gibi bir siren bu. Şöyle bir siren!

Hem de yaşamımda gecikerek geldiğim bu kentten, üstelik yazmaya söz verdiğim şeyleri yazmayarak, şimdi bu kenti acıyla terk edişimi hoşnutlukla yazmam isteniyor benden.

Hem de üstelik İsa'nın doğduğu bu 25 Aralık gününde...

Sevgi, içtenlik.

Tekin SonMez, 25 Aralık 2011, New York New York.

6 Mart 2011 Pazar

Buenos Aires ve tango! Nedir tango? Kıvrak bir coşku, naz ve utangaçlıktır tango.. Özde, nüfus hareketleri ve kültür; İkinci bölüm.

Bir; masal devinin başı kesik, koltuk altında tuttuğu başla, tango yaparak yanıyor gövde.

Yanıp yok olmak değil, yeniden yaratıyor kimliğini masal devi.

İki; masal, Buenos Aires ve çevresinde yaşayan on milyon insanı, geçmişe bağlıyor.

Üç; güya bu tarz bir Tango ile özlemlerini açıklayıp zorlukları yenebiliyor bu göçmen ruhlar.

Değerli İzleyici...

Evet, ruhumu bir süre Buenos Aires’de gezdirdim. Santa Maria Limanı’nda buldum kendimi. Dengeyi sağlayan kolların, bedenin yükünü çeken ayakların Tango aşkıyla nasıl coştuğunu orada gördüm.

Şimdi bir gerçeği, şöyle ki nüfus hareketleri ile oluşan yeni insanı anlamak için, on beş yıl önce yayınlanan izlenimlerimi sizinle paylaşıyorum. Göç olgusu nedir? Onu izleyeceğiz.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 6 Mart 2011, Stockholm.Kültür kimliği belirsiz bir masaldı ilk başlarda her şey.

Kültür kimliği belirsiz olan insanların arasında, Tango’nun ötesinde hiçbir şey, kültür kimliğini belirlemeye yetmiyordu.

Dans ederken ilkin varlığımızı belirtmek istiyorduk, sonra bazı şeyleri unutmak istiyor ve bir insan sıcaklığının gövdemize dokunmasını istiyorduk.

Göçmendik çünkü. Başkaldırı ritüeli gerekiyordu.

Ve Tango bunun için Buenos Aires’de ‘Porteno Tangosu’ adıyla 1880 öncesi barlarda, kıyı meyhanelerinde doğdu.

Tango öteki bir anlatımla bedenlerini ödünç veren kadınların yoğun olduğu eğlence yerlerinde doğup gelişti.

Bugünki Corrales Viejos kıyı bölgesi ilk doğum yeri araştırmacılara göre.

Başkentin büyük limanlara sahip oluşunu belirtmek için, kültürel kimlik sorunu, öteki bölgelere oranla daha önemlidir.

Porteno, bu anlamda Buenos Aires için, kültürel kimliksiz oluşu açıklamada kullanılır olmuş.

En altlarda yaşayanlar; liman işçileri, mezbahacılar, katırcılar ve sığırtmaçlar arasında gelişen Tango, giderek Portenolu’yu betimlemiş.

Katırcıların ve sığırtmaçların kırsal kökenli şiirleri ve gitar bir zenginlik vermiş Tango’ya. (Sürecek)




Tango’da erkek matadora dönüşebilir.




Yazı ve fotoğraflar, Tekin Sönmez, 20 Şubat 1996, Hürriyet Gazetesi

14 Şubat 2011 Pazartesi

Arjantin ve Buenos Aires, Tango'yu ve nüfus hareketleri tarihini, göçmenliğin tarihini anlatır veTango ise 'Sevgililer Günü' nü anımsatır; 12. yazı...

Arjantin Avrupalı nüfus hareketleri ile göçmenler tarafından yaratılan çok kozmopolit bir ülkedir.

Buenos Aires hem başkent hem de Tango’nun kalbidir.

Buenos Aires,(Bakire Meryem’den) 'İyi Rüzgarlar' anlamındadır. Buenos Aires’de hayat sadece futbol değil daha çok Tango’dur. Esta bien, iyi mi? Bueno, iyi.

Arjantin’den söz edilir edilmez çokluk Tango unutulur. Geometrik paralel caddeler, renkli kahveler, aşk unutulur. Kimilerinin dudaklarında alaycı çizgiler belirir. Askeri darbe gibi belki Falkland Savaşı ile geri çekilen askerler, futbol falan... Bu tür hatırlatmalarla dudak bükülür.

“Esta bien, doğru mu? No... pero si! Hayır... fakat evet!

Değerli İzleyici,

Tango ve Arjantin konulu bu dokümanter yazımın Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanmasının üzerinden on beş yıl geçti.

Bugün 14 Şubat 2011. Bu yazıya ve fotoğraflara yeniden dönüp baktığımda, gezgin ruhumun yer değiştirdiğini, evet boyutların değiştiğini görüyorum, fakat yazıda değişecek bir şeyin olmadığını da görüyorum. Aradan geçen on beş yıl, teknoloji kolaylıkları, yayımlama hızı yer ve boyut değiştirdi.

Yazarlık, fotoğrafçılık da yeni olanaklarla güçlendi. Bellek dışı olan, unutulmaya bırakılan çok şey, yazı, resim, deneme, mektup gibi herşey yeniden yine doğum yaşıyor ve izleyiciye sunuluyor. Yazma serüveni unutulsun mu?

Bu yazarın kaleminden çıkan Arjantin ve Buenos Aires ve tango yazısı unutulmaz. Neden? Şundan! Bu analitik yaklaşım, önyargıları değiştirmeye yönelik bir çalışmadır.

On beş yıl önce; 'Arjantin’den söz edilir edilmez çokluk Tango unutulur,' diyorum. Tango, salt bir dans değildir!

Göründüğünden daha fazladır! Sevgililer Günü olan bugün gibidir bir yanı ile. Öteki yanı ile de anılmaya değer, evet.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 14 Şubat 2011, Stockholm

Ne ülke Arjantin ne de Başkent Buenos Aires bu şekilde anlaşılamaz. Fakat evet, kimilerinin belleğinde böyle bir simge ile yaşar Arjantin.

Oysa göçmenliğin tarihini Buenos Aires'in kalbi anlatır. Tango’dur 'muhacir' Arjantinli’nin kalbi.

Anayurt, Avrupa özlemidir.

Kuzey Akdeniz’den getirilmiş zil, şal, gül ayrı bir potaya bırakılır. Yakınma, gözyaşları, geriye dönüş yoktur.

Sadece İspanya’dan değil, Almanya’dan, Fransa’dan, İskandinavya’dan yani Avrupa’dan kalkıp gelen gemiler yakılır. Başlayan ve süren Tango’dur artık.

Ölüm, ayrılık, aşk, özlem; yeniden yine doğum ile göğüs gererler bu topraklardaki yeni göçmenliğe.

Bu durumda Tango, sadece bir dans ve müzik değil, bilgelik de olur.

Bu durumda hem unutulmak istenen gerçeğin hem de varılmak istenen ütopyanın bıçkın ve hovarda rüyası... Tango işte... Evet... (Sürecek)

Yazı ve fotoğraflar, Tekin Sönmez, 20 Şubat 1996, Hürriyet Gazetesi