31 Mart 2010 Çarşamba

Machu Picchu Dünya’nın galaksilere açılan kapısı Peru'da, Titicaca Gölü, bir yanı Bolivya, öteki yanı Peru’ya açılan sınır; Yedinci yazı

Titicaca,dünyanın en yükseklerinde ve en uzun Güney Amerika’nın da en büyük gölüdür. İnka Tanrılar Pentaonu, İnka Tarihi ve kültür zenginliği, bu gölde söylencelerini yaratmış. Bu göl yaşamda/ölümde, düğünde dernekte bir yanı ile Bolivya, öteki yanı ile Peru’dur.

Peru sınırına bir göz atıp yüklendim avadanlıkları Titicaca Gölü’ne baka baka köye girdim. Bolivya tarafına düşen bu köyün adı Copacabana.

Güneş Tanrı Virakokna insan soyunu burada yaratmış. 'Bunlara bir de efendi gerek' demiş göle bakarak. Monka Kapak ve Mama Okllo iki kardeş, Güneş’in öz çocukları. Lord Virakokna’nın buyurması üzerine Güneş’ten, Copacabana’ya inmiş, evlenmişler. İnka Hanedanı ve birbirlerini kırıp geçiren Kızılderili klanların yönetimi başlamış o günden sonra. Dünyanın her yerinde olan kargaşa sever insan soyu, ne yapalım ki burada da böyle dizginlenmiş söylencelere göre.
Değerli İzleyici,

Bu satırları Güney Amerika And Sıradağları'ndan yazıyorum. Buraya Bolivya Başkent'i La Paz'dan otobüsle geldim. Hemen birkaç yüz metre sonra gözüme kestidiğim bir posado (han) içine daldım. Peru için hazırtladığım avadanlıklarımı yıkıp, biraz ötedeki tepeye yöneldim. İki tepecik arasındadır Copacabana. Birisi eski masalları anlatır.

Ötekini şamanları basar bağrına. Söylenceli tepeciği sonraya bırakıp, şamanlarla ünlü tepeciğe çıkmaya durdum. Dört bin metre yüksekteki merdivenleri tırmanmak için Toroslu yörük ya da Orta Asyalı şaman ruhu bulmak gerek. Titicaca, dünyanın en yükseklerinde (3820 m) en uzun (170 km) ve Güney Amerika’nın en büyük gölüdür.

Ejderhalarla dolu bir dünya tasarımı için en uygun olan bu göl özerine pek çok şeyler söylenmiş, yazılmış. İnka Tanrılar Pentaonu, İnka tarihi ve kültür zenginliği, bu gölde söylencelerini yaratmış. Yarın buradan Puno, Peru'ya geçeceğim bu gölün bu yanı Bolivya öte yanı Peru’dur.

Bölgedeki arkaik insan öyküleri tüm And Dağları kültürünü kapsar. Paris'te Sacriko Tepesi yokuşuna benzer Copacabana merdivenlerini tırmanıp ilk sahanlığa çıktığımda gökyüzüne yaklaştığımı gördüm. Masmavi göl yaratılmış efsanesini aralıksız anlatıyor gelenlere. Güneş Tanrı Virakokna tepede. Sahanlıkta ise Kızılderili birkaç şaman var.

Birisi ilgimi çekti. Bu şamanın önünde bir kadın. Saçları özenle taranmış ve arkaya iki kara urgan gibi örüklenmiş modern bir Kızılderili bayan. Şaman büyü yapmakta. Elinde bir tütsü kabı. Şaman estirip üfürüp tükürüyor cine, ifrite kötü ruhlara. İyilik ayetlerini söylerken, gözlerini yumup soluğunu kadının yüzüne yüzüne veriyor.

Okuyup üfeleme ve tütsüleme işi sona erince, şaman biraz öteye seğirtti. Bir şişe kaptı ve patırtı ile açtıktan sonra, bayanın çevresinde dört dönerek bu şişeden fışkıran köpükleri püskürttü çevreye, havaya ve yere. Bunun Bolivya birası olduğunu sonradan anladım. Bira mayası, meğer çivili büyüleri bile söker geçermiş...

Sevgi,içtenlik...
Tekin SonMez

Yazı, fotoğraflar Tekin SonMez, Radikal Gazetesi, 30 Haziran 1997

1 Mart 2010 Pazartesi

New York, New York; ışıktan geometriler, kristal piramitler kenti Manhattan ve Kızılderili ruhlar; Altıncı yazı

'Susun dedim, fısıldayarak. Kızılderili ruhlar var aramızda.’

Sonunda nasılsa bir şeyi saydam algı kıvamında kavradık! Bir bulucu gibi coşku içindeyiz şimdi. Nasıl mı oldu? Çok kolay!

Manhattan’ı yirmi dört dolara Hollandalı Peter Minut’a (1626) satan Kızılderili yerli çoktan çürüyüp, kutsal bir karga gibi uçtu ve yitti; fakat ruhunu, capcanlı Kızılderili büyüleriyle tütsülüyerek Manhattan’a bıraktı.

Neler oldu? Beklenmedik bu durum nasıl böyle oldu? Çünkü yüreğini bu Kızılderili’nin, tıp tıp vuran yüreğini, batan güneşe karşı obsidiyenle çıkardılar, geometriler tılsımı olan elmas bir altarın üstünde yaktılar.

Bu nedenle gök gözlü kristal ve metalik geometrilerle tasarımlı hayaletler; bina, ev, gökdelen suretiyle Mannhattan üstünde ağ gibi salkım saçak kondurulmaya başlandı.

Geometriler gizemciliği ışıktan sırlı labirentler, simgeler, metaforlar dünyası ile bakın işte yüz yüze geldik. Geriye dönüş yolu, alev saçan lavlarla kapatılmıştı. Bir yaprak gibi arada sıkışıp kaldık.

Dışarıdan gelen kültürler hangi göç nedeniyle buraya varırlarsa varsınlar, Manhattan’a kadim Kızılderili ruh şekil veriyormuş demek ki! Hiç söz edildi mi?

Böyle bir Manhattan düşü bu satırların yazarından önce gören oldu mu hiç?

Klasik betimlerle çok söz edilir. İster yeni ister eski hep belli ölçekleri verir New York merkezi olan Manhatten. Çünkü yüreği hala daha obsidiyen altar üzerinde yanan Kızılderili ruhu işte bu New York denilen cinli kentin üzerini her sabah gün doğmadan önce örtüyor.

Değerli İzleyici,

Bu kente ilk ne zaman geldim? Belki de daha dün geldim! Kar diz boyu, kış, aylardan Şubat. Dünya Yazarlar Birliği New York toplantısına, yirmi dört yıl önce İsveç PEN üyesi olarak katıldığım günleri andım.

Bir de deli dolu kar yağışı altında salkım saçak Brokklyn Köprüsü fotoğrafları çektim. Bunları daha sonra yayımlamak üzere, on üç yıl önce Radikal'de yayımlan 'ışıktan geometriler, piramitler kenti..' başlıklı aşağıdaki yazı ile sizlere ses vermek isterim. Sonra geriye dönüşler olacak. Bakın işte ilk haber! Burada değişen hiç bir şey yok!
Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez
Manhattan, New York, 13 Şubat 2010
"Bir koşu Down Town için yola çıkıyoruz. Down Town New York ‘un ünlü borsa merkezini içine alır. Niyetimiz bu alanda borsa işlerini yakından görmek değil. Sadece aşağı Manhattan a ineceğiz.

Bu cinli kentin haremine varmak istemiyle ilkin kadim metro labirentlerine daldık. Columbus Circle adıyla tam köşe yol ayrımı gibi öne açılan Central Park South’a çıktık.

New York’un, bu iki cinsli dilberin sımsıcak bir eli olan kent haritası avuçlarımızdadır.

Gördüğümüz gibidir he şey. Karşımızda yüksek ve silindirik mermer bir sütun, dorukta Bay Columbus ayakta ufku taramaktadır. Columbus anıtını arkada bırakıp, çemberin dışına çıktık. Güney Ameriak fatihlerinin atlar ve kadınlarla yükselen zafer anıtlarından birini gördük hemen.

Sağa genişleyip ileri uzayan Central Park yukarı Harlem’e doğru iki önemli kültür merkezini koltuklarının altında tutmuştur.

Metropolitan Museum of Art ve öteki yakada Metropolitan Opera House-Linclon Center.

İlk sözünü ettiğimiz 5 th Avenü’de definelerini saçarken ötekisi Broadway ile Columbus Avenü’nün çakıştığı noktada açar perdelerini.

Kentlerin arasında dünyanın en uzunlarından biri olarak anılan Broadway Caddesi, kendimizi tutmasak tam Mannhattan burnunda çakışan Water Street’a atar bizi. İlk fırsatta yürüyerek ya da metro ile bu yolu sonuna dek gidebiliriz."

Yazı, fotoğraflar Tekin SonMez, Radikal Gazetesi, 25 Ağustos 1997