4 Nisan 2010 Pazar

Panama City Çok kültürlü, kolonyal, modern ve korsan... Panama Kanalı İspanyollar, İngilizler, Fransızlar ve Haydutluk Söylenceleri; Sekizinci yazı

Panama City’de Kızılderili aramayın. Sormayın da. Yerli Amerikalıların renk tutkusu aklınıza düşünce kent içi ulaşımı yapan güllü otobüslere bakın; bunlar Antiller ve Karayip’ten Kara ve Kızılderili insan karışımı buraya özel mestizo esintileri vermiş.

Kolonyal yapıların yer aldığı Casco Viejo, gün ortası korsanlık geleneğini sürdürmesine karşın, bende hayranlık duyguları yarattı. Nostalji buradadır.

Bu eski bölgeyi beyaz ve mavi renklerle ışıltılı yapıları ve romantik sokakları sizler de seversiniz. Burada sokak hayduları söylenceleri özel günleri yaşadım ve aşağıda bunlardan parçalar sunuyorum.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
4 Nisan 2010, StockholmDeğerli İzleyici,

Pamana City’de ‘rehin’ kaldığım bir hafta boyunca, tek gözümü eski zaman haydutları gibi bağlayıp sokağa çıktım. İçinde yaşadığım Casco Viejo bölgesi, yani ‘old town’, gizlerini ancak böyle verdi bana.

Görüntüm aşağı yukarı bu izlenimi taşıyor. Guatemala’nın El Peten ve Güney Meksika’nın Chiapasının en isyankar ikliminden gelmekteyim. Eksik olan tek şey gözümün birisinin bir çaputla örtülmesiymiş meğer!

Afrikalı kanı ile yerli Amerikalı kanı (Kızılderili) karışımının yarattığı bu tür bir ‘mestizo’, modern olma iddiasındadır. Her iki kesim de yitik rüyaların çocuklarını, melankolik aşk melezliğine sunar bu kentte. Dudaklarda ise İspanyolca ezgiler kırık ve hırçındır.

Panama City’yi bu renk ve desen büyüsüyle bezeli otobüslerle geziniz. Yanınızda İspanyolca birlen bir korumacı da bulunsun bu sırada. Otobüsü yeğlemiyorsanız, taksi ile otelden ayrılmak en iyisidir.

Vardığınız yerde, hemen eşik önünde taksiden inmek yanlış olmaz.
Sözü edilen söylencelerdeki korsan ruhlar geleneği, ‘devam , gangsterliğe devam,’ demektedir Panama City’de.

Casco Viejo sokaklarını biraz melankolik fakat çok hızlı arşınlayarak ve kamerayı sık sık eski püskü paçavramsı bir torbadan, bir haydut gibi çıkarıp gerisin geri tıkıştırarak sizler için bu fotoğrafları çektim.

Sığındığım Hotel Central’in karşısındadır antik kathedral. Arkasında ve iki adım ötede Plaza de Bolivar Alanı bulunur. Güney Amerika bağımsızlık hareketinin efsane ismi Bolivar’ın anıtı buradadır.

Hemen solda San Fransisco Kilisesi ve yüz yüze bakan Ulusal Tiyatro, Kanal’ın açıldığı maviliğe yakındırlar ve zarif mimari örnekleridirler.

Üç adım ötede dillere destan, Başkanlık Sarayı sıkı koruma altındadır her zaman yanlardaki sokaklardan kuş uçamaz, yaklaşamazsınız bile. Halk pazarı (Mercado Publice) bu görkemli yapıların birkaç yüz metre ilerisinde, modern kent merkezine ulaşan ara bölgededir. Burada renk ve hareket vardır. Fakar dünya dardır. Yürünerek gidilmez.

Ben taksi kullandım ve sürücüsü ile korumacı koşulu ile anlaştım.
Bir de Hotel Central’in dolambaçlı labirentlerinden geçerek binanın çatısına, sırlı bir kapıdan çıktım. Bu saklı yolu; her nasılsa hayatta kalmış bir Kızılderili gösterdi ve kapının anahtarını elime sıkıştırdı.
Panama City’ye ve Kanal’a yol veren büyük koya ve masalsı yüksek gökdelenlere buradan doya doya baktım. Asıl niyetim bir kaçış yolu açmaktı Panama City’den dışarıya doğru. Havadan bir kaçış yolu.

Guatemala’dan yola çıkmadan önce, Panama City çevresinde eski zamanlardan kalma bir yelkenlinin beni beklediğini sanıyordum. Birçok gezginin hayalindeki bu tür taka ile oradan Ecuador’a, Kolombia’ya sıçramak, bir tutku gibi rüyalarımı sarmıştı. Panama’da yandı bunlar.

Tekin SonMez, Radikal Gazetesi, 16 Haziran 1997 Pazartesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder